Yaşam

Asuman Susam şiirlerinde zaman

Asuman Susam’ın ilk üç şiir kitabını bir araya getiren ‘Geçmişim’ bu yılın Ocak ayında okuyucularıyla buluştu. Başlıktaki kesme işareti, kelimenin ikili bir anlam taşımasına izin verir: hem “geçmişim” hem de “bu aşamaları geçtim”. Bu kelime sadece bir kitap ismi olarak düşünülseydi, belirsizliği nedeniyle ilk üç kitabın bir araya getirildiği bir meblağ için uygun ve hoş bir isim olarak değerlendirerek bu bahsi kapatabilirdik. Ama Asuman Susam’ın 1995’te çıkan ilk kitabı ‘Bir Unutuş Olsun’un ilk şiirinin adı da ‘Geçmişim’dir. Dolayısıyla şiir yolculuğu bu kavramla başlar. Yirmi yedi yıl önce geçmişine baktı ve bakar bakmaz geçmişin “gittiğini” ima etti. Şiirdeki “çözülme korkusuyla” mısrası ve tekrarlanan “Neredeyim, korku içindeyim” mısraları onun geçmişi nasıl hatırladığını gösterir. Hatta kitabın adı ‘Unutkanlık Olsun’. Geçmişi unutmak/geçmişle hesaplaşmak (belki de korkuyla) bir çıkış noktası mı oluşturdu şiir için?

Bir Unutuş Olsun, Asuman Susam, 48 s., Piya Kitaplığı, 1995.

Asuman Susam şiirini pek çok açıdan ele almak ve farklı okumalar yapmak mümkündür. Özellikle bu yazının dışında tuttuğumuz son üç kitabı ‘Dil Mağarası’, ‘Kemik İstemsizliği’ ve ‘Plasenta’, sürekli derinleşen ve yüzeyde yayılan mana etkileri nedeniyle kapsamlı bir şekilde ele alınmayı hak ediyor. Ancak konumuz ‘Geçmişim’ olduğu için ilk üç kitap üzerinde durmak istiyorum ve bu bağlamda Asuman Susam şiirlerindeki zaman algısı üzerinde durmak istiyorum.

İlk kitaptaki “geçmiş” kavramını unutma ve hesaplaşma isteğinin, “bugün” kavramını ise biraz hüzün ve bir benlik oluşturma çabasının ifadesi olarak görebiliriz. “Gelecek” bazen beklenti ve umut anlamında anılır, ancak şiirlerde geleceğe dair net bir vizyon yoktur. İlk kitaptaki şiirlerde zamanın bir sorun olarak ele alındığını görürüz, ikinci kitap olan Muhtemelen Ki Aşk’ta (2001) kitabın sorunlarından biri de zamandır. ‘Susunca Sen’ (2008) adlı üçüncü kitapta, zamanın felsefi ölçeği ve ele alınış biçimi önemli ölçüde değişir ve zaman, ‘Susunca Sen’in neredeyse temel sorunlarından biri haline gelir.

Dolayısıyla 1995 ile 2008 ortaları arasındaki on üç yılı şairin zamanı olarak değerlendirebilir ve kısaca şairin zamanının şairin zamanına nasıl bir etkisi olduğuna değinebiliriz.

KESİM MEYDANA BAŞARILI

İlk kitapta “küskün” olarak geçen şiir, “Dün gece bir gönül varoşlarına tırmandım” mısrasıyla başlar ve şiirde zaman kavramı iki farklı bağlamda kullanılır. Şiirin öznesi, “Sesimi zamana incittim, yaralarım yanmasın” diyerek, aşktan, güya günahlardan, hatta günahlardan korunmak için çareyi zamanı incitmekte bulur. başından beri reddedilen “hayatın diğer yüzü”. Dar uzamlarda/büyük zamanda öyküler’de ise zaman/mekan bağlamında geniş zaman/dar yer ikilemi ile karşılaşırız. Şiirde geniş olduğu vurgulanan zaman, muhtemelen geçmişin bütününe gönderme yapmaktadır. Ama şiirin doğrudan anlattığı zaman dün gece ile sınırlıdır. Bu nedenle dar bir yere sığması şaşırtıcı değil.

Geçmişim, Asuman Susam, 224 s., Everest Yayınları, 2023.

Yine birinci kitapta “Gün, ışıksız zamanların öfkesidir/Gecelerin yarım kalmış düşleridir” dizeleri, ikinci kitapta “Öfkesi kayalarda paramparça olan okyanus/yunuslar zamanla sevişir” dizelerine dönüşür, “Muhtemelen Aşk”, okuyucuyu benzer bir algıya sevk edecek şekilde. Gündüz (olumsuzluk) ışıksız zamanların öfkesini taşır, böylece gecelerin hayalleri (olumluluk) yarım kalır. Başka bir şiirde okyanusun öfkesi (olumsuzluk) kayalarda paramparça olurken, okyanusta yaşayan yunus (olumlama) zamanla sevişir.

İkinci kitaptaki “gökyüzü ile deniz arasında / güneşli bir ada / zamanın elinde çoğalan / kendinden geçmiş kum taneleri” dizeleri de bu bağlamda dikkate değerdir. Zamanın kum tanelerini çoğaltma işlevi vardır. Zaman geçtikçe kum tanelerinin sayısı artar. Elbette konuşmanın konusu adadaki kum taneleridir. Ada, gökyüzü ve denizin ortasındadır. Denizin derinliği ile gökyüzünün enginliği arasındaki tek kara bölümüdür. Ve muhtemelen adada zamanın çoğalabileceği kum tanelerinden başka bir şey yok. Bu satırlardaki zaman aslında bir sıkışma hissidir.

İlk iki kitapta zaman kavramını simgeleyen görseller akrep ve yelkovandır. Birinci kitaptaki “akrep ve yelkovan yenildiğinde” satırı, yelkovan ile akrebin uyumsuzluğunu gösterir (buna göre gün ile haftayı, hafta ile ayı, ay ile yılı çarparsak…) . Bu yaklaşım, Bergson’un zamanın bölünmez, kesintisiz bir akış olduğu fikrine dayanmaktadır; Leibnitz ve Einstein’ın zamanın mutlak bir çizgide ilerlediği iddiasıyla; Newton’un zamanın mutlak olduğu görüşüyle ​​ve Aristoteles’in zamanın hareketin sayısı olduğu görüşüyle ​​çelişir. Aslında çatışması gerekir. Çünkü bu ayette bahsedilen zaman, felsefi veya fiziksel bir zaman değil, şiirsel bir zamandır. Bergson yine imdadımıza yetişiyor. Zamanın kesintisiz bir akış olduğunu söyleyen Bergson bir parantez açarak insan zihninde çok boyutlu ve derin bir zaman algısı olduğunu söyler. Yani zamanın içinde! İmgesel ve çağrışımsal boyutlarıyla ele aldığımızda şiirin “zamanı”nın aslında “içsel zaman” olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz.

İkinci kitaptaki “çekiç yelkovana çarparken” mısrasında akrebin yelkovana vurma eylemiyle karşılaşıyoruz (belki hızına yetişemediği için geride kalmış, bu yüzden zamanın akışı durmuştur). rahatsız) ve yelkovanda akrebe vuran çekicin (yelkovanda da düşünebiliriz). Çekiç, darbe yükünün mekanik olarak yükselmesi ve hızlı düşmesi sonucunda dövme işlemini gerçekleştiren bir makinedir. Burada akrep, makinenin çarpıcı ölçeğini oluşturuyor. Akrep yelkovana büyük bir hızla düşüyor. Kısacası bu ayette bir buçuk saatin ezilmiş bir yelkovanı ile karşı karşıyayız.

Muhtemel Aşk, Asuman Susam, 48 sayfa, Piya Kitaplığı, 2001.

Birinci kitapta akrep ve yelkovan yenilirken, ikinci kitapta akrep ve yelkovan ağır darbeler vurarak onu ezer. İki kitabın ortasında geçen şiirsel zamanda akrep ve yelkovan arasındaki diyalektik ilişki tersine mi döndü ve zamansal algıdaki akrep/dakika kavramları değişti mi, yoksa imgeler mi oluştu bilmiyorum. tesadüfen bu şekilde

Kahkaha İLE ZAMANLAR

Üçüncü kitap olan ‘Susunca Sen’de zaman, sınırlandırılması gereken mekandan kurulur ve hem anlamsal hem de çağrışımsal bir çokseslilik kazanır. Kahkahası daha uzun sürdüğü için (ki bu ilk kez daha uzun süre gülüp kahkaha atıyor) ağda mumsu oluyor, üstelik kahkahanın uzaması şeffaf bir balona üflediğimizde oluyor. Tıpkı zaman gibi, rüzgarda yazı okunmaz hale gelir. Başka bir şiirde zaman ses çıkarmayan, bizi bekleyen, hüzünlü gözlerle karşılayan bir kavram olarak karşımıza çıkar. Hem gülebilen hem de hüzünlenebilen bir “zaman”, bir yandan zaman algımızla, yani geçmiş, şimdi ve gelecek tasavvurlarımızın zihnimizde nasıl kodlandığıyla ilgiliyken, diğer yandan da zaman algımızla ilgilidir. zaman zaman duygularını kesinlikle hissedebilen hayati bir varlığa dönüşmüş olabilir. İşte tam da bu noktada “yolculuklar” adlı şiirde geleceğe yönelik beklenti dikkat çeker: “Gelecek diyorum, beklenen ama ne yönden?/ Dünya dönerken, dönüşümünden habersiz/Ay, dönüşü olmadan büyüyor. gölge.” Beklenen (gelecek/gelecek) gelecek ama ne şekilde geleceği kesin değil. Ay da gölgesiz büyür ve başkalaşımından habersizdir. Bir yandan zaman, sürekli bir değişimin, başkalaşımın adıdır. Hatta görüntüleri bile dönüştürme gücüne sahip!

Susunca Sen, Asuman Susam, 58 sayfa, Şiir Yayınları, 2008.

Zaman kavramındaki bu genişleme kitaptaki diğer şiirlerde de devam etmektedir. Örneğin “yol” adlı şiirde “göle düşen zamansız akşam” imgesiyle karşılaşırız. “Renk’ahenk” adlı şiirin “mavi” alt başlık kısmında “yüreği adak ağacına asılı, bekler/yüzünü suya, sırtını dağlara/zaman geçer” mısralarıyla karşılaşıyoruz. uzuyor”. Artık “taşlar zamanın sırrını akıllarında tutar” mısrasında olduğu gibi, sırrı taşlarda saklı olan bir zaman kavramı vardır. Ayrıca belirtmek gerekir ki taşın, tıpkı su gibi, özellikle geçmiş söz söz konusu olduğunda büyük bir anlam yükü vardır. Çünkü onun bir hafızası var. Zamanı saran ve saklayan hafıza.

Ortadaki ilk üç kitabını değerlendirdiğimizde Asuman Susam şiirlerinde geçen zamanın “zaman” kavramını çeşitlendirdiğini söyleyebiliriz. 1995’te şiir öznesinin yüzünü kirli elleriyle okşayan zaman, 2008’de eteğini sallayan, salladıkça sallayan ana rahmindeki beşiği sallayan bir zamana dönüştü. Şiirlerin tamamına baktığımızda öne çıkan sorunlardan birinin zamanın ağırlaşması, zamanla hesaplaşma, zaman algısını farklı boyutlarıyla ele alma, aksine yeniden yorumlama olduğu rahatlıkla söylenebilir.

basmakciajans.com.tr

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu
istanbul escort
istanbul escort
istanbul escort